MAZLUM DOĞAN– Örneğin, halk mahkemeleri denen şeylerin aynı zamanda parti üyelerini yargıladığından bahsediliyor, parti üyelerini yargılayıp cezaya çarptırıyor. Hâlbuki parti tüzüğünde deniyor ki. “parti üyelerinin yargılanması konusunda, parti merkez komitesi disiplin kuruluna havale ediliyor. Disiplin kurulu cezayı veriyor” deniyor: yani partinin kendi üyelerini cezalandırması için yetkili organları var. Tüzükte belirtiyor, buradaki tüzükte de asıl tüzükte de var. Parti tüzüğünde, parti üyelerinin nasıl cezalandırılacakları, ne tür cezalar alacakları onları yargılayan merci, hiçbir zaman söz konusu olmayan bir halk mahkemesi falan değildir.
DURUŞMA HÂKİMİ– Şimdi, sizi Kürdistan fikrine ileten sebep ne? Neden Kürdistan diyorsunuz? Tarihi tetkik ettiniz mi?
MAZLUM DOĞAN– Ettim.
DURUŞMA HÂKİMİ– Hangi kaynaklardan tarihi tetkik ettiniz. Bunun tarihi gelişimi ne? Bir de Marksist olduğunuzu söylüyorsunuz. Marksizm’in ırkçılığı reddettiğini söylediğiniz, belirttiğiniz halde neden bu işe yöneldiniz? Kendi fikirleriniz arasında bir çelişki doğmuyor mu?
MAZLUM DOĞAN– Şimdi benim Kürt ve Kürdistan fikrine nasıl ve ne zaman yöneldiğim konusundaki soru ilginç bir soru benim açımdan. Çünkü bu bir günde yönelinecek bir şey değil. Ben 26 yaşındayım. Bu hareketle ilişki kurduğum dönemin 1976 seneleri olduğunu düşünürsek 21 yaşında falan oluyorum. Bu döneme kadar benim hayatta çeşitli pratiklerim ve insanlarla çeşitli temaslarım vardı. Okuyorum, görüyorum, duyuyorum, tartışıyorum. Elbette bende belli bir fikir oluşmaya başlıyor. Kürtlerin varlığı veya yokluğu sorunu benim açımdan tartışılmaması gereken bir soru. Tartışma konusu bile yapmayı gerekli görmüyorum. Çünkü bu son derece açık olan somut bir gerçektir. Bu. Türkiye’deki resmi çevreler tarafından bile artık benimsenmektedir. Gerçi TRT’de etnik gruplar tabiri kullanılıyor ama Türkiye’deki diğer basın artık daha önce hiç kullanmamasına rağmen Kürdistan tabirini kullanıyor; bu çok ilginçtir. Bizim faşist olarak nitelendirdiğimiz MHP Başkanı Türkeş bile hatırladığım kadarı ile 1978’de İran’daki gelişmelerle ilgili olarak Azerilerle Kürtlere yönelik olarak Humeyni yönetimini bunları katliama uğrattığını, devletin bunlara karşı kayıtsız kalmaması gerektiğini bahsediyordu. Ben kendim Türkiye’de çıkmış Kürdistan ve Kürtlükle ilgili hangi yayını bulduysam okudum. Bununla da yetinmedim. Bir tek cümle, bir tek kelime bile geçtiğini sandığım eserleri bile okudum.
DURUŞMA HÂKİMİ– Hangi şeyleri okudun?
MAZLUM DOĞAN– Ben Çağdaş Kürdistan Tarihi diye bir kitap vardı Ronahi yayınlarının Almanya’da basılmış, onu okudum.
DURUŞMA HÂKİMİ– Evet, “Güneş” yani.
MAZLUM DOĞAN– “19’uncu yüzyılda Kürdistan Üzerinde Mücadele” Halfin adlı biri tarafından yazılmış, Komal yayınları tarafından çıkmıştı, okudum. Mehmet Emin Zeki’nin Kürdistan, Kürtlerin tarihi üzerine olan bir yazısı vardı, Kürtler ve Kürdistan diye çıkmıştı, okudum. Zınar Silopi’nin, Peşrivan’ın Kürdistan üzerinde yazdıkları, elden ele geçen yazılarını okudum. Avukatsız Halk, Kürtler diye bir eser vardı onu okudum. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Kürtlerle ilgili bölümü okudum. Osmanlı tarihinde azınlıklar ile ilgili kısımları, sekiz ciltlik İsmail Hakkı Uzun Çarşının Osmanlı Tarihi’ni okudum. Kürtler, Kürtlerin Kökeni biçiminde eserler vardı, biri Osman Nuri’nindi, onu okudum. Vesaire vesaire, yani… Bazil Nikiti’nin Kürtler adlı eserini okudum. Yani Kürtler hakkında bir şey bulabileceğimi anladığım pek çok eser okudum. Bu arada şunu da söyleyeyim. Genel Kurmay tarafından yayınlanan bir de eser okudum. Bu da Cumhuriyet Döneminde Ayaklanmalar adlı bir eserdir. Ankara’da olduğum, milli meseleyi araştırdığım dönemde okudum. Burada cumhuriyet tarihinde ayaklanmalardan bahsediyor. Devletin resmi yayını açıktan açığa devletin Kürdistan’a yönelik politikasını ortaya koyuyor ve Kürtler ve Kürdistan’dan benim bahsettiğim gibi o yayın da bahsediyordu. Yazık ki ben o eserin tümünü okuyamadım. Elime geçebilseydi, bir kısmını o zaman çok arzulardım. Not almak istiyordum. Dersim hareketi ile ilgili olarak. Şeyh Sait ayaklanması ile ilgili olarak takip edilen politikalar, bunların yerleri, şunları, bunları ile ilgili şeyler vardı. Ben yalnızca bir gecelik göz gezdirebildim. Orada da resmen alenen yazılıydı.
Zaten eğer Kürtler ve Kürdistan diye bir sorun olmamış olsaydı. Kürtlük ve Kürdistan sorunu ile uğraşan insanlar olmasına gerek kalmazdı. Sosyal olaylar, toplumsal olaylar öyle olaylardır ki onlar kendileri zamanı geldiğinde dayatır. Yani toplumlar, uluslar, sınıflar, partiler ve organizasyonlar önlerine gerçekleştiremeyecekleri hedefleri koyamazlar. Eğer, gerçekleştiremeyecekleri hedefler koyarsa kafasını taşa çarpar. Niye 1900’lerde, 1600’lerde, 1700’lerde, hatta ve hatta 1945’lerde, 1950’lerde, 1960’larda bir Kürdistan İşçi Partisi yoktu, APO’culuk diye bir sorun yoktu. Bu kadar kişi bir at hırsızlığından, eşek hırsızlığından değil de ya da bilmem bir başka suçtan değil de siyasi bir olaydan mahkeme önüne çıkıyor. Bu açık bir şey. Ben Kürtlerin tarihi hakkında da bilgi verebilirim; ama Kürtler için varlığını ve yokluğunu tartışmayı kesinlikle gereksiz görüyorum. Bu açık olan bir şey.
DURUŞMA HÂKİMİ– Evet, çok kısaca.
MAZLUM DOĞAN– Kürdistan tarihi hakkında benim…
DURUŞMA HÂKİMİ- Şimdi bu okuduğunuz yayınlar, yazarların şahsi fikirlerine mi dayanıyordu, yoksa belirli bir kaynağı aktararak mı?
MAZLUM DOĞAN– Kimisi şahsi kanaatine dayanıyor, kimisi belirli bir kaynağa dayanıyor. Örneğin Heredot’un tarihini okudum. Heredot, Medler hakkında bazı şeyler söylüyor. Aktardığı şeyler o zaman, bu günkü gibi yazım sanatı, anlayışı yok, elbette kendi kanaatine dayanarak yazıyor. Yani işte Medler şöyledir. Medler böyledir. Ya da Evliya Çelebi, işte Kürdistan’ın Hasankeyf eyaletinden devlet 23 kasa altın alıyor, işte Diyarbakır eyaletinden 128 kasa altın alıyor. Dakka eyaletinden şu kadar alıyor. Yani kendisinin o zaman görüşlerini bilgilere dayanarak yazıyor. Veya diyelim Türkler hakkında eserler okudum. 1040 yıllarında falan ilk defa Kürdistan’a geldikleri söyleniyor ve Gur’larla karşılaşmıştır. Gur’larla münasebetlerini anlatan o zamanki tarihçilerin veya yazarların yazdıkları fikirler var. Bugünkü gibi bir anlayış yok. Onlar kendi görgülerine dayanarak anlatıyorlar. Ayrıca şu var. Yani bu Kürtlerin şu ya da bu ırktan geldikleri şuradan ya da buradan geldikleri pek önemli değil. Benim bildiğime göre Kuzey Avrupa’dan, İskandinav Yarımadasından, Rusya steplerinden gelip…
DURUŞMA HÂKİMİ– Bunu hangi yazar diyor. İskandinavya’dan geldi diye.
MAZLUM DOĞAN– Bu konuda kendim araştırma sahibi değilim. Yalnız Abdullah’ın bu konuda daha geniş araştırmaları var. Onun yaptığı, benim söz konusu ettiğim konuşmasında, benim yazıya geçirdiğimi söylediğim konuşmasında vardı, okumuştum. Böyle söylendi. Başkaları tarafından da söyleniyor. Yani bir Medeni Zeki’nin kitabında. İhsan Nuri’nin kitabında, Zınar Stro da diyor…
DURUŞMA HÂKİMİ– Milattan önce kaç yıllarında?
MAZLUM DOĞAN– Bin yıllarında falan olduğu söyleniyor. Bu pek önemli değil benim açımdan. Benim açımdan Kürtler şu ya da bu ırktan gelebilir.
DURUŞMA HÂKİMİ– Peki, Türkiye’de Kürdistan fikrini nasıl şey ediyorsun. İskandinavya’dan geliyor da, bu bölgede Kürdistan kurma fikri nereden alınıyor?
MAZLUM DOĞAN– Benim için önemli değil. Ha İskandinavya’dan gelir, ha Latin Amerika’dan gelir, ha şuradan gelir. Buradaki halklara karışmıştır. Burada tarih boyunca Kürdistan’ın bugün üzerinde yaşadığımız toprakları üzerinde onlar bir halk olarak gelip yerleşmiş olabilir. Zaten tarihte onlarca, yüzlerce halk vardır. Bunların pek çoğu tarihte yok oldular, silindiler. Kimisi bugüne kadar varlığını koruyarak sürdürebildi. Biz Aka’ları okuduk, biz Eti’leri okuduk, Etrüskleri okuduk, biz Galler’i okuduk, biz okuduk da okuduk yani. Mehmet Emin Oktay’ın kitabında, lise kitaplarında bile bir sürü kavim var, bu kavimler arasında sürekli kavgalar var, çekişmeler var, çatışmalar var. Kimisi siyasi organizasyonlar içinde teşekkül edebiliyor, bilahare silinip kayboluyor: ama kimisi bu siyasi organizasyonlarını sürdürebiliyor, gelişiyor, milliyet aşamasına erebiliyor, milletleşebiliyor. Bugünkü halinde tarih sahnesinde yer alabiliyor. Yani bu önemli değil. Giderek bu halkların birbirlerine karışmaları ve kaynaşmaları var ama bugün somut olarak ortada olan bir şey var; bir Kürt dili var, bu halkın bir kültürü var ve bu dil ve kültüre sahip olan…
DURUŞMA HÂKİMİ– Peki, kültür hususunda araştırmanız var mı?
MAZLUM DOĞAN– Kürt dili ve kültürü ile ilgili araştırmalardan çok…
DURUŞMA HÂKİMİ– E, araştırman yok ise…
MAZLUM DOĞAN– Var efendim. Yani sıfır bilgi sahibi değilim.
DURUŞMA HÂKİMİ– Araştırman yok ise böyle bir dilin varlığından, çeşitli dillerden meydana gelmiş olamaz mı? Hani bir dil…
MAZLUM DOĞAN– Hiç önemli değil. Benim açımdan hiç önemli değil. Çeşitli dillerden meydana gelse…
DURUŞMA HÂKİMİ– Ama sen diyorsun ki Kürt dili vardır, kültürü vardır diyorsun. Bu dil çeşitli dillerden toplanmış, kelimelerden mürekkepse yine bu dili böyle mi kabul edeceğiz?
MAZLUM DOĞAN– Bu dilin şu ya da bu dilden kelime alıp veya vermesi pek önemli değil. Her dil, öbür dillerden kelime alır veya verir. Hatta iki, üç, dört, beş ulus aynı dili kullanabilir. Nitekim bir İngilizce pek çok ulus tarafından kullanılmaktadır. Latin Amerika’daki pek çok ülke Portekizce veya Latince konuşmaktadır. Bunların Portekizce veya Latince konuşmaları onların ayrı ayrı bir ulus olarak şekillenmelerine engel değildir. Ayrıca Kürtçenin şu ya da buradan kelime alıp vermesi de önemli değildir. Önemli olan onun fonetik yapısından çok gramer yapısıdır. Kürtçenin, Türkçeden ayrı bir gramer yapısı vardır ve bu Ari grubundan, Hint-Avrupa dil grubuna düşmektedir. Benim bu konuda bu kadar bilgim var yani.
DURUŞMA HÂKİMİ– Bunlar tarihte devlet kurmuş mu?
MAZLUM DOĞAN– Evet.
DURUŞMA HÂKİMİ– Hangi devleti kurmuş?
MAZLUM DOĞAN– Şunu söyleyeyim. Med organizasyonu tarihlerin yazdığına göre 571’de kuruluyor. 500 civarında filan yıkılıyor, pek uzun süreli falan olmuyor. Persler tarafından yıkılıyor.
DURUŞMA HÂKİMİ– Nerede kuruluyor bu tarihte? Med Devleti nerede kuruluyor?
MAZLUM DOĞAN– Hemen hemen bugünkü Kürtlerin yaşadığı alan diyebiliriz.
DURUŞMA HÂKİMİ– Neresi burası?
MAZLUM DOĞAN– Urmiye’nin Batısından Fırat nehrine kadar olabilen hatta Fırat’ı bile aşan bir alan içerisinde oluyor ve burada hüküm sürüyor. Daha sonra kendileriyle, aynı soydan olan Persler tarafından yıkılıyor. Ama Persler döneminde de Kürtler bağımsızlıklarını sürdürüyorlar. Yani köleci dönemde, gerek Ermenilerin baskısı altındaki dönemde olsun, gerek Perslerin istilası, hatta Bizansların istilası döneminde birçok saldırı ile karşı karşıya kalıyor. Belki siyasal ve sosyal gelişmesi dumura uğratılabiliyor. İmha tehlikesiyle pek karşı karşıya kalmıyor. Kürtlerin imha tehlikesiyle karşı karşıya kalması, ancak Arap istilasından sonradır ki, Arapların Kürdistan’a gelişleri, Kadisiye 834 veya 737 ortaları filandır yani, kesin hatırlamıyorum ya 740 ya 840 civarı filan. Bu dönemde ilk defa Araplarla karşı karşıya geliyorlar. Yalnızca İslamlaşmakla kalmıyorlar. İslam dil ve kültürünü de, Arap dil ve kültürünün de etkisi altında kalıyorlar. Bu dönemden sonradır ki, 1200’den sonra, yani 13’üncü…
DURUŞMA HÂKİMİ– Milattan önce, sonra?
MAZLUM DOĞAN– Milattan sonra 1300 şeylerinden bahsediyorum. Bu dönemde Anadolu’da bildiğimiz gibi bir sürü beylik var. Osmanlı beyliğinden tutun da Karesi beyliğine, Karaman beyliğine kadar. Feodaller var. Arabistan’da da var. Acemistan’da da var; ama Kürdistan sürekli bir istila alanı, sürekli bir çekişme alanı, bir kavga alanı olduğu için, ekonomik olarak yıkıma uğramış, üretici güçleri pek fazla gelişememiş. Bu nedenle Anadolu’da, Acemistan’da ve Arabistan’da merkezi feodal devletler daha çabuk oluşturulurken, Kürdistan’da bu fazla erken oluşturulamıyor. Kürt feodalleri arasındaki bu didişme 16’ncı yüzyıla kadar sürüyor. 16’ncı yüzyılda Batı Avrupa’da merkezi krallıklar ortaya çıkarken, yani milliyet sınırları teşekkül ederken o krallığın çerçevesi içerisinde aynı dile ve kültüre sahip olan ve giderek bir pazar etrafında şekillenen bir ulus topluma doğru bir gelişme söz konusu iken, Kürdistan’da böyle bir şey söz konusu olamıyor. Kürt feodalleri kendi aralarında didişiyorlar. Bu didişme herhangi biri galip gelemeyince daha güçlü olarak gördükleri Osmanlılara ve Safevilere sığınıyorlar. Kürdistan Osmanlı ve Safeviler arası bir çekişme ve çatışmanın alanı haline geliyor. Biliyoruz ondan sonraki tarihi.
DURUŞMA HÂKİMİ– Yerinize geçin.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Bütün sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, duruşmada hazır bulundurulmaları için askeri cezaevi müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, bu sebeple duruşmanın 19.06.1981 Cuma günü saat 08.00’e tehirine oybirliği ile karar verilip açıklandı.
18.06.1981
MAHKEME TUTANAKLARINDAN PKK DAVASI – MAZLUM DOĞAN -1-
MAHKEME TUTANAKLARINDAN PKK DAVASI – MAZLUM DOĞAN -2-
