Bir önceki bölümü, “bütün bu olumsuzluklar içinde PKK’yi çıkış yapmaya götüren nedir?” sorusuyla noktalamıştık. Genel olarak şöyle söyleyebiliriz: Birincisi, PKK önderliğinin inanç ve çaba kararlılığı, sezgi gücü, bilime doğru yaklaşımı ve mevcut bütün önderlikleri değerlendirebilecek yoğunlaşma içerisine girmesidir. PKK önderliğinin çıkışında yoğun arayışlar vardır. TC gerçekliğine bakın; bundan Kürdistan halkının yararlanacağı bir şey yoktur. Kesinlikle buna tüm yönüyle eleştirisel yönelme var. Türk solu gerçekliğine bakın; bundan Kürdistan gerçekliğini çıkarmak söz konusu değildir. Buna derin bir yönelme durumu vardır. Diğer yandan Kürt reformistlerine ve milliyetçi gruplara baktığımızda, bunlardan da yararlanılacak veya temel alınacak herhangi bir şey söz konusu değildir. Tersine bunlar geri çekme ve tasfiye hareketleri olarak ortaya çıkmıştır. Yine reel sosyalizme bakın; Parti Önderliği buna bağlanmıyor, çekici bulmuyor. Bilimsel sosyalizme sonuna kadar sahip çıkıyor. Reel sosyalizmin de Kürdistan’a bir rol atfetmediği, yer ayırmadığı biliniyordu. Bu açıdan reel sosyalizme de eleştirisel bir yaklaşım vardır. Emperyalizmin Kürdistan politikası açısından sorun daha da yakıcıdır. Emperyalizme cepheden bir tavır söz konusudur.
PKK önderliği bu anlamda yoğun olarak bilime sarılıyor. Sosyalizme, felsefeye güçlü yöneliyor. Doğru bir bakış açısı ve doğru bir yöntem edinmeye çalışıyor. Parti Önderliği, “Biz, halk gerçekliğimiz, sosyalizm ve Kürdistan tarihi arasından gidip geliyoruz” diyor. Bir üçgen kuruluyor ve bu üçgen içinde çeşitli arayışlara yöneliyor. Bu üçgende bir halka, bir sosyalizme, bir Kürdistan tarihine gidilmektedir. Halk, sosyalizm ve Kürdistan gerçekliğinin bilimsel arayışı sonuçlarını verir. Bu arayış, PKK önderliğini, Kürdistan emekçileri, köylüleri ve halkı adına bağımsız bir ideolojiyi yaratmaya, bağımsız bir düşünce sistematiğini oluşturmaya götürüyor.
Şüphesiz bu o kadar kolay gerçekleşen bir olay değil. Bütün önderlikler açısından bunları arayıp bulmak oldukça zor. Ama Kürdistan’da, Parti Önderliği açısından özellikle her şey yok sayıldığı, her şey oldukça tersyüz edildiği, bütün bu alanlarda büyük bir tahribat olduğu için arayıp bulmak büyük bir çaba ve emekle gerçekleşiyor. Bazı konularda çok az şeyler var, onlar da çarpıtılmıştır. PKK önderliği bütün bunları dikkate alarak, felsefe, sosyalizm, toplum tarihleri alanlarında yoğun bir araştırma içine girmiştir. Bu konuda yoğun bir inceleme, araştırma söz konusudur. Başkalarına bel bağlamama durumu var. Bu, aynı zamanda bir önderin, önderlik özelliklerinden biridir. Yani hiçbir umut ışığı olmamasına rağmen ilk çıkışında tek olarak çıkıyor.
PKK önderliğini dikkatle incelersek bunlar daha fazla belirgindir. Ama buna rağmen PKK önderliğinin azmi, kararlılığı, irade veya arayış gücü olmasından dolayı gerçeği arayıp bulması söz konusudur. Bu arayıp bulma çabası başlı başına ciddi bir sorundur.
PKK önderliğinin çıkış hikâyesi
Parti Önderliği, arayış ve yoğunlaşma içine girerken, hangi süreçlerden geçti? Bu temelde bu arayışları nasıl yakaladı, gerçekleri nasıl ortaya çıkardı? Bütün bunlara değinmek için Parti Önderliği’nin yaşam hikâyesini de kısaca anlatmak gerekiyor. Tabii bu yaşam öyküsü sadece bir çocukluk veya bir geçmiş hikâyesi değildir. Parti Önderliği’ni, söylenilen arayışlarda güçlü kılan kişilik özellikleri var. Bu arayışlara yönelmesinin nedenleri oralarda yatmaktadır.
Az önce önderliğin ortaya çıkış tablosu kısaca ortaya konuldu. Tablonun anlaşılması için bunu önderliğin yaşam öyküsüyle birleştirmek gerekiyor. Bu açıdan biraz da önderliğin çocukluk yıllarıyla ilgili bilgiler vereceğiz. Bu şu açıdan önemlidir: Önderliğin kişilik durumu neydi? Bunun biraz anlaşılması gerekir. Doğal olarak önderliksel çıkışta, bunun öncesinin etkileri olacaktır. Bu yönüyle önderliksel çıkış yapılırken, bazı ipuçlarını kısaca bu bölümde özetlemeye çalışacağız. Bu konuda aslında bilgiler var. Önderliğin kendisi de bunu zaman zaman anlatmış ve çözümlemelere yansıtmıştır. Bu bölümü uzun anlatmak yerine daha çok konumuza temel olabilecek bazı noktalara değinmekle yetineceğiz.
Parti Önderliği, 1948 doğumludur. Urfa’ya bağlı Halfeti ilçesinin Ömerli (Amara) köyündendir. Baba ismi Ömer ve ana ismi Üveyş’tir. Yedi kardeştirler; dördü kız üçü erkektir. Başkan, üçüncü ve en büyük erkek kardeştir. En büyük erkek kardeş olduğundan (Kürt ailesi dikkate alınırsa) aile içinde bazı avantajları söz konusudur. Başkanın büyüdüğü alan geçmişten beri Türklerin de nüfus olarak yoğun yaşadıkları bir alandır. Hatta bulunduğu alanda daha fazla Türk nüfusu vardır. Çocukluğunda Başkan’ın dedesinin Türk beyleriyle belli savaşımları da söz konusudur. Türk beylerine karşı savaşımı olduğu kadar, aile içinde kendisinin veya diğer aile fertlerinin Osmanlılarla belli ilişkileri var. Burada Başkanın çocukluğunda ilginç olan şudur: Bu toprakların ve otoritenin önemli bir kesimini Türk beyleri elinde tutmaktadır. Bu anlamda süren bir savaşım söz konusudur. Biraz açık bir Türk-Kürt çatışması olmasa da, bu yan da konunun içinde vardır. Başkanın çocukluğunda bu tür hikâyeler veya geçmişte yaşanan bu olaylar kendisine de anlatılmaktadır. Büyürken bu tür olayların da etkisi olmuştur.
Diğer yandan daha çocuk yaşında, ilkokulda okurken, Türk-Kürt gerçekliğini veya Türklerin-Kürtlerin bulunduğunu bilince çıkarması söz konusudur. İlkokula, kendi köyüne yakın bir köy olan Cibin’de başlarken Türkçe bilmiyor. Sadece Kürtçe biliyor. Bu anlamda Türkçe bilmemenin getirdiği sorunlar var. Ancak yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, alanda Türk nüfusunun bulunması ve çelişkilerin bulunması yanında okula başlarken Türkçe konuşma zorlukları söz konusudur. Bunlarla beraber ilkokul döneminde bile, Kürt olayında duyarlı olduğu, bu konuda bazı sorunların çocukluk dünyası içinde şekillendiği görülüyor. İlkokulu okurken çalışkan ve zekidir. Öğretmenlerin takdirini kazanabilecek, okulda ön plana çıkabilecek bir kişiliğe sahiptir. Bunun yanı sıra aile ortamında belli sorunlar yaşanmaktadır. Parti Önderliği bunu sıkça anlatır: Aile içinde baba değil, ana otoritedir. Parti Önderliği ailesinde bu tür bir otoritenin gelişmesinin ve çelişkilerin olmasının kendisi için bir şans olduğunu belirtmektedir. Normal Kürt ailelerinde baba otoritesi oluyor ve anne bunu uydu biçiminde tamamlıyorsa, burada çocuklara empoze edilen aile uyumu, normal düzen içerisindeki uyum söz konusuysa; orada çocuğun fazla çelişkilerle büyümesi beklenemez. Bazı çelişkileri yaşasa bile en azından kafasına takılan, onu zorlayan çelişkiler fazla gündeme gelmez. Çocukluk veya gençlik yıllarında ailenin uyumlu bir bireyi olarak yetiştirilmeye çalışılır. Kürt ailelerinde genellikle yaşanan budur. Fakat Parti Önderliği’nin ailesinde annenin otorite olması, babanın ise olmaması, diğer yandan ailenin iç çelişkileri dikkate alınırsa; bu, aile otoritesinin azalması anlamına geliyor.
Bu arada Parti Önderliği’nin çocukluk döneminde çeşitli savaşımları da var. Anasıyla arasındaki farklı yaklaşımları vardır. Hatta anasının otorite olması, Parti Önderliği’nin çocuk yaşta belli işlere yönelmesinde etkili olmuştur. Şöyle de örnek verebiliriz: Çocukluk arkadaşlarıyla bir kavgası olmuştur. Sonra her çocuğun yaptığı gibi anasına şikâyete gitmiştir. Ananın tavrı ise bunu onaylamamak biçiminde gelişir ve “git öcünü kendin al” der. Ananın otorite olması, çocuk yaşta basit kavgacılık anlamında olsa bile Parti Önderliği’ni kendi başına bırakma veya kendi ayakları üzerine oturtma yönünde teşvik edici rol oynamıştır. Diğer yandan aile içindeki bu çelişkilerden dolayı Parti Önderliği’nin serbest yetişmesine veya aile otoritesine bağlanmamasına, bundan sıyrılmasına yol açmıştır. Bu yönüyle konunun üzerinde durabiliriz.
Diğer yandan Kürdistan’da düşmanlık, aşiret veya aile çelişkileri vardır. Düşman olan köylülerin veya düşman olan kesimlerin çocukları ile Parti Önderliği’nin oyun oynaması ve ailenin koyduğu bu otoriteyi tanımaması durumu vardır. Örneğin ilkokuldan sonra aile okutmak istemiyor. Öğretmenlerin teşvikiyle aile okutmaya izin veriyor. Parti Önderliği’nin ortaokulda okurken dine ilgisi de gelişir. Dine ilgisi geliştiği gibi, bu alanda kendi arkadaşlarına öncülük de ediyor. Din olayı da olsa, o dönemdeki ilişki-çelişki biçiminde de olsa bir öncülük etme düzeyi bulunuyor. Okulda başarmak uğruna çaba sarf ediyor. O dönemde gelecekte ne olacağını henüz kafasına koymuş durumda değil. Ama yaptıkları bir şeylere ulaşma çabası açısından önemli. Okulda başarılı olmak, dine sarılırken ciddi sarılmak, okula sarılırken yine ciddi sarılmak mevcut koşullar içinde de olsa, yaşama bağlılık değerlerini gösteriyor. Bu konuda el attığı işi yapması yönünde belli bir özellik edinmesi söz konusudur. Hatta ortaokulu bitirirken askeriyeye gitmek istiyor. O dönemde güç askeriyededir ki, bugünkü Türkiye gerçeğinde de öyledir. Bir yakınıyla tartışmasında asker olup güç olmayı ve daha sonra iktidar olmayı hedeflediğini söylüyor. Özleminden kaynaklanıyor.
Başkan yaptığı bir röportajda, başarılı olmak isteğinin yanında sadakatsizliği sevmediğini vurgular. Yani en ufak sadakatsizliğe dahi öfkesi büyüktür. Örneğin; “bizim bir köpeğimiz vardı. Köpek bizim evimizde yemek yemesine rağmen başka bir yeri bekliyordu” diyen Parti Önderliği daha sonra köpeği izliyor, durumu öğrenince de buna büyük bir tepki duyuyor. Parti Önderliği, kendi deyişiyle “onu taşladım” diyor. Güvercinler olayı da yine sadakatsizliğe yöneliktir; kendi besledikleri güvercin başka bir eve gidiyor, yani ilgilenmek istediği bir şeyin kendisine sadakatsizliği oluyor ve Parti Önderliği, güvercin bir daha başka yere uçmasın diye kanatlarını yoluyor.
Bu örnekler, çocukluk veya gençlik yaşlarında belli sorunlar karşısında Parti Önderliği’nin ilişkisi, tavrı, tepkisi konusunda ders çıkarılabilecek sonuçlardır. Diğer yandan feodal ilişki biçimlerini, aile otoritesini tanımamasının yanı sıra onlardan kaçması, yeni arayışlara girmesi durumu vardır. Feodal ilişkileri, düşmanlıkları, kan davalarını beğenmeme yaklaşımı vardır. Bunlardan da derin bir kaçışı söz konusudur. Tabii bu, ister istemez içinde çelişkileri barındıran bir kaçıştır. Bu durumlar kendi düşüncesinde, kişiliğinde belli çelişkiler yaratmıştır ve bunları çözmek için bir arayış içine girer. Nitekim okulda başarılı olmak veya okumak açısından da bu arayışını sürdürüyor. Askeri okula gitme isteği gerçekleşmeyince, Tapu Kadastro Lisesi sınavlarına giriyor ve sınavı ilk sıralarda kazanıyor. Okula girişi ardından Ankara’da yatılı olarak okumaya başlıyor.
Ankara’daki siyaset daha canlıdır. Türkiye’de çeşitli siyasetlerin yapıldığı bir alandır. Diğer yandan okul döneminde de dine belli bir ilgisi devam etmektedir. Bediüzzaman Said-i Nursi’ye belli bir eğilimi vardır, ama bu konuda bir tutuculuk oluşmuyor. Ona tutucu bir şekilde bağlanması söz konusu değildir. Fakat bir arayış içindedir. Bu şunu da gösteriyor: Parti Önderliği, Kemalizm’in okullarında okurken bile onunla bütünleşme, kaynaşma diye bir durumu yoktur. Bediüzzaman’da bile Kemalizm’in bazı eleştirileri mevcuttur. Ciddi temellere oturmasa da en azından belli bir mesafe koyma söz konusudur. Okul yıllarında bu konuda okuma çabası olmasına karşın mesafeli davranışları da vardır. Bu da Parti Önderliği’nin kendi çelişkileriyle beraber kişiliğini tümüyle bir noktaya bağlamaması açısından önemli bir etken oluyor. Feodalizme ve aileye bağlanmamış ama Kemalizm’e de bağlanmamıştır. Bütün bunlara rağmen henüz bağlanmak istediği alanı da, arayış içinde olduğu için, tam bulmuş değildir. Bir anlamda çelişkiler yumağı içinde veya çelişkileri çözme süreci içinde yaşamaktadır.
Okul yıllarının sonlarında ise sosyalizmle tanışması söz konusudur. Çevresindeki arkadaşlarıyla çeşitli tartışmaları olur ve “Sosyalizmin Alfabesi” kitabını okuduktan sonra sosyalizme ilgisi gelişir. Bu sefer sosyalizmle ilgili arayışları başlar. Daha önce dine eğilimi varken, bu kez, lise son sınıfta, sosyalizmi kabul etme ve sosyalizm yolunda bir birlik arayışı söz konusudur. Bu temelde okulu bitirdikten sonra görevli olarak Diyarbakır’a gider. Burada Kürdistan’ın ağaları, toprak beyleri vardır. Bunların topraklarını tapulama işlerinde yoğun bir süreç yaşanmaktadır. Yani köylülerin topraklarını kendi üzerlerine tapulama durumları vardır. Parti Önderliği feodalizme karşı olduğu için bu işi yaparken Kürdistan toplumunu, feodalleri, ağaları daha yakından tanımaktadır. Bu tapulama işlerinde yoğun rüşvetlerle çalışılmaktadır. Parti Önderliği başta edindiği kişilik itibariyle rüşvet işlerine karışmıyor. O dönemde toplumda rüşvet alıp-vermek normaldir ve almayan alay konusu edilir. Bu yanıyla da yakınında olanların bu gerçeğine ulaşması söz konusudur. Parti Önderliği bu konu hakkında daha sonra şunları belirtiyor: “Biz de işin bu yanıyla biraz kirlendik. Hem maaştan, hem bundan belli bir para alındı.” Bu durumu şuna benzetebiliriz: Hz. Muhammed’in dinlerle tanışması çeşitli alanları gezmesiyle olur. Hz. Muhammed’in kendi durumunu güçlendirmesi amacıyla kendisinden yaşça büyük olmasına rağmen Hz. Hatice ile evlendiği bilinmektedir. Hz. Hatice ticaret alanında belli bir yer tutmuştur ve malı-mülkü vardır. Fakat Hz. Muhammed bu durumu kullanırken bile en azından bunu kendi çıkışı için bir zemin yapabiliyor. Bu ilişkiyi güçlenmenin zemini durumuna getiriyor. Burada Parti Önderliği para biriktirmesinde aile kurmak veya kendi ailesinden yardım almak gibi bir düşüncesi yoktur. Hatta Dicle Hukuk Fakültesi’nde okuyan öğrencilerin yardımları da olmaktadır. Parti Önderliği’nin bu dönem en büyük isteği okumak ve başarılı olmaktır. Para biriktirmeyi de bunun için temel olarak kullanmaktadır. Nitekim Parti Önderliği’nin para biriktirdiğinde yüksekokul okuması açısından da bir zemin teşkil etti. Yüksekokula gitmesi için lise diplomasını alma zorunluluğu vardır ve bunu da başarır. Yüksekokula girişin ilk sınavını kazanmasıyla birlikte İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girer ve bir yıl burada kalır. Daha sonra 1972 döneminde Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydını aldırır. Böylece öğrenimini burada sürdürür.
Bu yıllar aynı zamanda siyasetin Türkiye’de en canlı olduğu yıllardır. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girmesiyle birlikte hemen eylemler içerisinde yer alır. Diğer yandan hukuktan siyasala geçmesi, Parti Önderliği’nin siyasette ilerlemeyi kendi önüne hedef olarak koymasındandır. Bu yönüyle de siyaset alanında olmak, doğal olarak önderlik özelliklerini kazanmak anlamındadır. Siyaset yapabilmenin, iktidar olayını anlayabilmenin, yine yönetim olayını kavrayabilmenin önderliksel özellikleriyle yakından bağlantısı vardır. Parti Önderliği’nin siyaseti seçmesi de kendi çıkışını yapmasında bir temel olmaktadır. Yine Türkiye’de öğrenci olayları, bazı hareketler söz konusudur ve bunlardan da belli etkilenmeler vardır. Fakat burada görülmesi gereken şudur: Parti Önderliği’nin çocukluk ve gençlik yıllarına baktığımızda bir alana bağlanma gibi bir özelliği yoktur. Çünkü bir alana bağlanan, oraya uyum sağlayan bir kişilikle çıkış yapmak veya ciddi arayışlar içine girmek mümkün değildir.
Bu konuda bazı örnekleri verdik; aileye karşı, bulunduğu alana karşı, feodalizme karşı, diğer yandan Kemalizm’e karşı olan yaklaşımı… Bütün bunlar birleştiğinde bir özgürlük arayışını görmek mümkündür.
Ayrıca Parti Önderliği’nde baştan beri var olan özelliklerden biri de çelişkileri yakalamış olmasıdır. Bazıları çelişkileri görür ve kaçar. Parti Önderliği ise bu çelişkilerin üzerine korkmadan gider. Parti Önderliği yakaladığı çelişkilerle sonuca gitmek istiyor. O çelişkiler üzerinde yoğunlaşma ise onun aradığına ulaşmasını sağlıyor, yardımcı oluyor.
Diğer yandan mevcut olanla yetinmeme, kendini sınırlandırmama, şuraya buraya kendisini bağlamama özelliği vardır. Bu özelliklerin bir sonucu olarak güçlü özgürlük arayışları başlıyor. Daha önce, lise sonda sosyalizmle tanıştıktan sonra bu özgürlük arayışları güçlenir. Bu temelde hem bu dönemde, hem de sonraki dönemde kişi düzeyinde de olsa kendi ayakları üzerinde durmakta, kendi öz gücüne dayanmaktadır. Kuşkusuz bu da çok önemli bir özelliktir. Başka yerlere, kişilere bağlanmadan kendi gücüne dayanarak gerçekleştirdiği yürüyüşü söz konusudur. Bu yürüyüş daha sonra Parti Önderliği’nin sosyalizme açılmasında, değişik ulusal kurtuluş mücadelelerini araştırmasında veya bir bakış açısı edinmesinde güçlü bir temel oluyor. Okuldaki öğrenci olaylarını da bu temel içinde sayabiliriz. Yine Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdiği dönemde Mahir Çayan ve arkadaşlarının şehit edilmeleri söz konusudur. Bu olayı kınamak için protesto gösterisi yapılır, bildiri dağıtılır. Böylesi bir eylemde de Parti Önderliği ön plana çıkar ve daha sonra tutuklanır. Tutuklanmasıyla birlikte ilk kez devlet gerçeğiyle karşı karşıya gelir. Hatta Parti Önderliği bu olaya ilişkin şunu söyler: “Ben 6 ay orada yattım ama gerekli sonuçları da çıkarmaya çalıştım. TC gerçekliğini biraz daha yakından görmeye çalıştım.” Bu süreç içerisinde aynı zamanda 12 Mart faşizmine karşı direnen devrimcilerin yaşamları ve mücadeleleri üzerine daha fazla yoğunlaşma imkânını bulur. Onların mücadelelerine, yapmak istediklerine, yine mevcut Türkiye ortamına bakıyor ve değerlendiriyor. Öte yandan devletin karşı saldırıyla yüklenmesini görüyor. Fakat bununla kendisini sınırlandırmıyor. Türkiye’deki mücadeleyi desteklemekle beraber Mahirlerin, Denizlerin ve İbrahimlerin direnişlerini yeterli görmemektedir. Bu yönüyle de Parti Önderliği’nin düşüncesi, kendini bu mücadeleyle sınırlama biçiminde değildir. Bunları aşmak, Türkiye devrimindeki çelişkileri yakalamak için çaba söz konusudur. Bu da Parti Önderliği’nin devrim için güçlü arayışlarında yine bir temel olur. Biz bir yandan böyle bir tabloyu çizerken, diğer yandan Parti Önderliği’nin çıkış yaptığı ortamda, Mahirlerin direnişlerinden etkilenmesi söz konusudur. Bu çıkışlar yetersiz de olsa en azından devlete karşı bir çıkış veya bir başkaldırıdır. Parti Önderliği daha çok onların direnişçi ruhuna, mücadeledeki kahramanlıklarına, cesaretlerine, bu konudaki azimli çabalarına saygı duymaktadır. Yani Parti Önderliği önderliksel çıkış yaparken bu yönüyle Türkiye devriminden etkilenmektedir.
Diğer yandan Vietnam Devrim gerçeği vardır. Vietnam Devrimi’nin canlılığı bütün dünyayı etkilemektedir. Burada Amerika gibi büyük bir güce karşı ciddi bir savaşım yürütülmektedir. Bu ortam bütün dünyada özellikle de üniversite gençliğini oldukça etkilemektedir. Bu da çeşitli protesto eylemlerine yol açmaktadır. Vietnam Devrimi’ne gençlik içinde büyük sempati de vardır. Diğer ulusal kurtuluş hareketleri açısından da aynı şey söylenebilir. Üniversitede okuyanları veya böyle aydınlanma süreci içinde olanları oldukça etkilemektedir. O zaman reel sosyalizm biçiminde de olsa sosyalizme verilen değere bakarsak, sosyalizmin dünya çapında belli bir prestiji vardır. Bütün yetmezliklerine rağmen dünya çapında ideolojik olarak bir etkinliği söz konusudur. Bugün Türkiye’de herkes rahatça “Amerikancıyım” diyebilir. Oysa Mahir Çayanların çıkışında egemenler bile rahatça “Amerikancıyım” diyemiyorlardı. Büyük çoğunluk sözde de olsa kendisini Amerika’ya karşı olarak göstermek durumunda kalıyordu.
Tabii böylesi gerçeklikler içinde Parti Önderliği’nin de belli arayışları vardır. Belli bir grup oluşturma, belli bir düşünce sistematiğine ulaşma konularında arayışları bulunmaktadır. Bunun için 1972 yılından itibaren çeşitli adımlar atmaya başlıyor. İdeolojik bir grup oluşturma girişiminde bulunuyor. Bu dönemde de artık Kürdistan’a bakıldığında Türk sol çevreleri içinde “Kürt halkı vardır” deniliyor ama bunun yanında “siyasette Kürtlere yer yoktur” da deniliyor. Kürt varlığı 1972’de kabul edilmekle birlikte Kürtler örgütlenme ve siyasetin dışındadırlar. O zamanki yaklaşımlar “Türkiye’de biz devrimi yaparız, yaptıktan sonra size de bir şeyler veririz. Ondan sonra zaten özgür olursunuz” biçimindeydi. Bir yandan bu tür yaklaşımlar, diğer yandan mevcut DDKO’nun devamı olan Kürt reformistlerinin etkilediği gençlik kesimleri vardır. Bunların yaklaşımları da oldukça gericidir. Hatta bunların eskiden çıkış yaparlarken, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Kürdistan’la ilgili bazı talep ve istekleri vardır; “Doğu’nun kalkındırılması, yol yapılması, okul yapılması vb. şeyler. Bunlar devlet propagandalarıdır ve değişik biçimlerde kullanıyorlar. Amaç devletten bir şeyler almaktır. Yani devletin Kürdistan’a yatırım yapması, okul yapması, diğer bazı ilişkiler geliştirmesi gibi şeyleri istiyorlar. Bunlar daha önce 1971-72 döneminde cezaevine girdiklerinde siyasi savunma yapmıyorlar. Bir kesimi savunma yapıyor, ancak onlar da şunu kanıtlamaya çalışıyorlar: “Kürtler vardır, şuradan gelmişlerdir” tarzında oluyor.
Şüphesiz sorun Kürtlerin varlığını söylemek değildir. Parti Önderliği’nin arayışlarında, Kürtlerin nasıl bir ulus gerçeğine sahip olduklarını ortaya koymak vardır. Diğer yandan sömürge tezine ulaşmak, Kürdistan toplumunun nasıl bir toplum olduğunu gün ışığına çıkarmak, mevcut sömürgeciliği ortaya koymak ve bundan kurtuluş yollarının nasılını belirlemek vardır.
Parti Önderliği bu dönemde mevcut olanlarla yetinmez, reel sosyalizmle ilgili kitapları araştırır. Bunda amaçlanan, “Nasıl Yaşamalı” şeklindeki sorunun cevabını bulmaktır. Türkiye’de, Türkiye devrimcilerinin ortaya koyduğu bazı tezler vardır. Bunlar iktidar kavramına, demokrasi kavramına ulaşmaktan ve politikanın nasıl yapılacağına yanıt olmaktan henüz çok uzaktırlar. Herhangi bir girişimde TC tarafından ezilmekle karşı karşıyadırlar. Parti Önderliği’nin buradan da çıkardığı büyük sonuçlar vardır. Grup oluşturulurken diğer Türkiye devrimcileriyle de ilişkiler geliştirilir. Bunlarla neler yapılabilir veya yapılamaz noktalarına bakılır. Diğer yandan öbür Kürt gruplarıyla da ilişkiler vardır. Bu temaslar Kürdistan’da neler yapılabilir temelinde yürütülmek istenir.
Fakat bütün bunlar ciddi sonuçlar vermez. Türk devrimcilerinin yaklaşımları Mahir Çayanların çıkışlarından daha geri tutumlar biçimindedir. Bir bakıma bunlar onların yarattığı miras üzerinde kendilerini yaşatmaktadırlar. Bu açıdan Parti Önderliği bunların bir çıkış yapamayacaklarını, bunlarla yürüme imkanının olmayacağını görür. Tabii bununla birlikte bir ideolojinin oluşturulması çabalarına da gidilir. Parti Önderliği ilk sorunları tahlil ederken mevcut materyallerin hiçbiri yeterli değildir. Buna rağmen bu konuda geniş araştırmaları vardır ve yürüttüğü araştırmalarda bakış açısı, izlediği yöntem açısından şematikliğe ve dogmatikliğe düşmeden, bağımsız bir araştırmacı kişiliğe sahiptir. Sorunların üzerine giderken bu özellikten hareketle ideolojiyi oluşturur.
O dönemler Sovyetlerin uygulamalarını izleyenler vardı. Yani oradaki hazır düşüncelerin alınıp Türkiye koşullarına uygulanarak tekrarlanması vardır. Bu durum TKP vb.lerinde ifadesini buluyordu. O zaman reel sosyalistler arasındaki kamplaşmalarda ÇKP’yi (Çin Komünist Partisi) izleyenler vardı ve ÇKP gerçeğini kalıp olarak Türkiye’ye uygulamaları söz konusuydu. Mahir Çayanların belli çıkışları olsa da ondan sonra gelenler onları kalıplaştırdılar. Hatta kalıplaştırmanın yanında örgüt olayını, bu çıkışın direnişçi ruhunu öldürdüler ve giderek devletle bütünleşme eğilimlerini geliştirdiler. Araştırma ve arayışlar sonucu bütün bunlar tespit edilir ve dersler çıkarılır. Parti Önderliği o zaman da, “Sosyalizm kimsenin tekelinde değil. Biz şu veya bu devletin kafamıza diktiği yanlış sosyalizm anlayışını kabul etmek durumunda değiliz” şeklinde bir yaklaşım içinde olur. Dolayısıyla hareketi başlatırken, sosyalizme yaklaşımında böyle bir çıkış söz konusudur. Gerçekten bilimsel sosyalizmi ve devrimler ruhunu esas alarak sosyalizmi inceleme ve ortaya koyma durumu vardır.
Diğer yandan felsefe açısından da soruna aynı şekilde bir yaklaşım geliştiriliyor. Mevcut olanlar yetmiyor. Derin bir tarih bilinciyle, toplumlar tarihinde olduğu kadar Kürdistan tarihi açısından da sorun ortaya konuluyor.
Şimdi biz bütün toplumlarda sömürgecilik veya sömürgeciliğin gelişimini ortaya koyalım. Emperyalizm, sömürgecilik, en son da Kürdistan’da sömürgecilik biçimi konularında sistematik bir yol izledik. Bütün sorunlar daha önceden bir birikim olmadığı için böyle geniş araştırmalar sonucunda ortaya çıkarıldı. Zaten başka türlü bunları ortaya çıkarmak da zordu. Bu açıdan Parti Önderliği’nin izlediği yöntem diğer yöntemlerin hepsinden ayrıdır. Aynı zamanda bir ideolojik çizgi oluştururken, kendisini herhangi bir güce bağlamaması, düşünce düzeyinde kesin bağımsızlığı yakalaması ve bunlarla da kendisini sınırlandırmaması, yetinmemesi doğal olarak kendisini Kürdistan devriminin ideolojisine götürmüştür. Burada Kürdistan gerçekliği tahlil edilecekse dünya gerçekliğinin anlaşılması gerekiyor. Bu açıdan emperyalizmin ve sosyalizmin ilişki ve çelişkileri olsun, diğer yandan ulusal kurtuluş mücadelesinin gelişim boyutlarının incelenmesi olsun, bütün bunlar Kürdistan devriminin temelini oluşturmada bir tarihsel birikimdir. Parti Önderliği’nin bir kültürel birikimidir. Mevcut dünyanın gerçek tablosunu inceleme sonucunda sosyalizmde karar kılınır. Diğer bütün düşüncelerle, işbirlikçi siyasetlerle, işbirlikçi ideolojilerle, dönemin milliyetçiliğiyle, reformistliğiyle Kürdistan’da herhangi bir çıkışın yapılamayacağı tespiti yapılır. O zaman sosyalist bakış açısıyla, diyalektik bakış açısıyla Kürdistan toplum yapısını incelemek Parti Önderliği’nin izlediği bir yöntem olmaktadır.
Bütün bunları yaparken gerçekten Parti Önderliği’ne yardımcı olan herhangi bir kişi de yoktur. Tüm liderlerin ortaya çıkarlarken dayandıkları miraslar, tarihi koşullar ve onlara yardımcı olanlar vardır. Tarih alanında, ideolojik-politik alanda, ekonomik alanda, hatta oluşturulan grup içinde yardımcı olanlar söz konusudur. Diğer hareketler oluşurken onların liderliklerinde bile eşitler vardır. Hatta bazılarında bu eşitler arasında daha büyük liderler çıkmaktadır. Ama bizde grup döneminde önderliksel çıkış yapıldığında böyle bir durum da yoktur. Bolşevik Partisi’ni göz önüne getirirsek, Lenin’le birlikte, en azından ideolojik olarak bazı şeyleri ortaya koyacak kişilikler vardır. Bunlar Rus toplumuyla, dünya devrimiyle ilgili doğru veya yanlış bazı şeyleri ortaya koyabilecek durumdadırlar. Lenin’in etrafında birleşmiş ideolojik çember içinde araştırıcı, güçlü kişilikler vardır. Kürdistan devriminin başında grubun ideolojisini oluşturma konusunda Parti Önderliği’ne belli destekler olmasına rağmen, yardımcı olabilecek nitel bir kişilik oluşmuş değildir. Bu konuda bir bakıma Başkan APO Kürdistan devrimi ideolojisini oluştururken yalnız başınadır diyebiliriz. Grubun desteği, etkisi olmakla beraber ideolojiyi oluşturmada Parti Önderliği’ne ciddi bir destek söz konusu değildir.
Bu da Parti Önderliği’ni diğer önderliklerden ayıran bir durumdur. Diğer tüm önderliklerin tarihine baktığımızda, bu durum Parti Önderliği’nin güçlülüğünü gösteriyor. Burada görkemli bir çıkış yapılması açısından da son bu derece aydınlatıcıdır. Neden? Çünkü diğerlerinin hepsinde bir miras ve yardımcılık vardır. Hatta bu konuda yarışanlar da vardır. Lenin lider olurken yarışarak bunu başardı. Yarışarak lider olmak tabii birçok şeyi tartışmaktır, karşıdakilerin de belli bir zorlamasını yaşamaktır. Bizim önder kadrolarımızda, ideolojik dönemin önderlerinde ciddi bir bağlılık ve Parti Önderliği’nin etrafında bir kenetlenme vardır, ama yukarıda belirttiğimiz gibi önderlik olarak ciddi bir şekilde önplana çıkmıyorlar. Parti Önderliği’nin ideolojik olarak geliştirdiği bu işin yayılmasını yapan güçlü arkadaşlar çıkmıştır. İşin bu yanında belki fazla sorun yok ama diğer yandan ideolojik şekillenmede Parti Önderliği’nin tek olduğunu görmek mümkündür.
Bugün açısından soruna bakarsak, bir dizi değer, güçlü birikim var. Mevcut mücadele gerçeğimizde kendisini kanıtlayan Parti Önderliği’ni destekleyenler çoktur, karşı çıkanlar da vardır. O dönemin koşullarında bir önderliğin tek başına çıkış yapması gerçekten anlamlıdır. Bugün Parti Önderliği’ni anlamak istiyorsak Parti Önderliği’nin çıkışına değer vermemiz gerekir. Çeşitli biçimlerde bu önderliği biliyoruz, ama bu önderlik nasıl ortaya çıktı, nasıl gelişti, bunu iyi anlarsak, PKK’yi ve önderlik gerçeğini iyi kavrarsak, nelere dayanılarak bunun başarıldığını iyi kavrarsak, o zaman önderliğe doğru değer veririz ve önderliği pratikte uygulamamız da o kadar kolay olur.
Her şeyden önce bir güçtür, otoritedir ve kendisini kanıtlamıştır. Önderliği bu yönüyle çok rahat görebiliriz. Bazı olaylar dünya çapında gerçekleşirken inanılmaz olarak nitelendiriliyor. Bir bakıma PKK önderliğinin çıkışı da inanılmaz olanı gerçekleştiriyor. Topluma ve herkese zor gelen bir olayı gerçekleştirme durumu vardır. Parti Önderliği fırsatları mı yakaladı, belli koşulları mı değerlendirdi, nasıl önderlik çıkışını gerçekleştirdi? Binde bir de olsa olumlu yanları yakalayarak mı önderlik gerçeğine ulaştı? Bu yönlü sorular çoğaltılabilir.
Yani Kürdistan koşullarında bir önderlik boşluğu dolduruluyor. Yine Kürdistan toplum özellikleri tahlil ediliyor ve buna dayatılması gereken devrimin karakteri tespit ediliyor. İlk başta fazla bir umut, fazla bir başarı şansı, fazla elle tutulur bir şey yoktur. Fakat buna rağmen işin üstüne kararlıca yürüme, irade gücüyle mücadeleyi oldukça zorlama söz konusudur. Önderlik bütün bunları yaparken başından beri kendi kişiliğini çözmeyi ihmal etmez. Nitekim bir önderlik başta kendi kişiliğini çözümleyerek bir çıkış gerçekleştirebilir. İlk başta kendi kişiliğini netleştirir ve doğru tespiti kendisinden başlatır. İdeolojik düzeyde de, pratik düzeyde de doğru tespiti kendisinden başlatarak, bunu çekirdeğe, kendi etrafına ve giderek topluma yaydırır, uygulama alanına geçirir. Parti Önderliği’nde de ilk çıkışta gerçekleşen budur. “Kürdistan sömürgedir” tespiti, öz güce dayandırılır. Kürdistan devrimi kendi öz dinamikleriyle gerçekleşebilir düşüncesi geliştirilir. Kürdistan’daki sınıf tahlilleriyle birlikte dayanılacak güçler kimlerdir vb. hususlara cevap bulunur. Bu temelde bir önderliksel çıkış yapılırken, grup örgütlemesi gerçekleştirilir.
Mesela İsa’ya baktığımızda tüm eski toplumu eleştirerek çıkış yapıyor. Yine Hz. Muhammed de böyle yapıyor. Bir Marx ve Engels bilimsel sosyalizm doğrultusunda ortaya çıkarken, bütün kapitalizmi baştan sona eleştiriye tabi tutarak çıkış yapıyorlar. PKK önderliğinin ortaya çıkışında ise TC gerçekliği, Kürdistan gerçekliği bir bütünen eleştirisel süzgeçten geçiriliyor. Eleştiriye tabi tutma yaklaşımı zorunludur. Bu anlamda oluşturulan ilk ideolojiyle beraber Kürdistan devriminin yolu çiziliyor. 1978’de manifesto hazırlanarak, son şekli veriliyor. Tabii ilk çıkıştan itibaren Parti Önderliği’nin sahip olduğu bu görüşler geliştiriliyor. Zaten bir önderlik kendisini herhangi bir şeyle sınırlandırırsa onun çıkış yapması mümkün değildir. Nitekim Parti Önderliği’nin çıkış yapmasında belirleyici olan etkenlerden biri de budur. Mevcut olan hiçbir şeyle yetinmemek, yani her şeye, TC yönetimine, uygulamalarına savaş açmak, ideolojisine, politikasına ve sömürgeci kültürüne savaş açmak bir yaşam biçimi olur. Buna göre başta ideolojik saldırılarla gerçekleştirmek; bu konuda bir ideolojik saldırı gücünü ortaya çıkarmak, diğer yandan Kürdistan’da aile, toplum ve halk gerçekliğini kabul etmemek, düşürülmüş toplumsal yaşam biçimini reddetmek; dünyadan Kürdistan’a biçilen yok sayılışa savaş açmak, PKK ideolojisinin oluşturulmasında Parti Önderliği’nin bu tavrı belirleyici olmuştur. Böyle bir tavır olmasa bağımsız ideolojiye ulaşmak da mümkün olmayacaktı. Bu açıdan yani ilk çıkışla beraber Parti Önderliği’nde var olan fethetme ve saldırı ruhudur.
Bunu belirleyen mücadeleyi “Aydınlanma Dönemi” olarak tanımlayabiliriz. Mesela Fransız devriminden önce bir aydınlanma hareketi vardır. Burada ideolojiden felsefeye kadar feodalizme karşı yoğun bir savaş açma, ardından siyasal mücadele içinde yoğunlaşma vardır. Bizde, PKK’nin çıkışından önce Kürdistan’da bir aydınlanma hareketi söz konusu değildir. Parti Önderliği’nin bunu örgüt çekirdeğine, Kürdistan’a yaymasıyla birlikte bir aydınlanma hareketi başlıyor. Bu aydınlanma hareketi dikkat edilirse eskiye ait her şeye karşı bir saldırıdır. Şöyle bir örnek verilebilir; PKK grup olarak ortaya çıkarken herkesin şimşeklerini üzerine çekiyor. Rusya’da burjuvazinin Bolşeviklere karşı olması aynı zamanda küçük burjuva kesimlere, orta kesimlere karşı olması da söz konusudur. Bu konuda Bolşevikler Rusya’da çıkış yaptıklarında ayrıdırlar. Ayrı olmaları, düzene karşı savaş açmaları ve uzlaşmamaları biçimindedir.
PKK önderliği de çıkış yaparken TC’yi doğrudan zaten karşısında buluyor. TC de kendisini Parti Önderliği’nin karşısında buluyor. Bu konuda yüklenmeleri vardır. Diğer yandan Türkiye solundan da ciddi yüklenmeler söz konusudur. Adeta yeni bir düşman cephesi durumundadırlar. Nitekim bu cepheden açık yüklenmelerini görmek mümkündür. Kürdistan’da zaten reformist-milliyetçi örgütlenmeler, Türkiye’de ise sosyal-şoven örgütlenmeler var. Bunların hepsi de PKK’ye karşı ideolojik saldırı gibi ortak noktalarda birleşiyorlar. Birleşmeleri niye? Çünkü PKK hiçbiriyle benzeşmiyor, uzlaşmıyor ve hepsine de aykırıdır. Bu aykırılığı Parti Önderliği kendi şahsında yaratmıştır. O, düzene de diğer örgütlere de aykırıdır. Aykırı olmak durumundadır. Bu nedenle söz konusu örgütler birleşerek ideolojik gruba yönelik karalamalarda bulundular. “Apocular” olarak değerlendirdiler. Onlara göre “Apoculuk kötü bir şeydir, suçlanacak bir şeydir.” Ki hem devlet, hem de bu örgütler bunu yapmaktaydılar. “Apoculuk” denilince herkesin aklına aykırı şeyler geliyor ve bu hiçbirimize uymuyor. Devlet kendi açısından bize vuruyor, diğer gruplar kendi açılarından. Çünkü onların oluşturduğu normal standartlara uyulmuyor.
Önderlikler tarihte böyledir, Kürdistan toplumunda da böyle olmaları yadırganmamalıdır. Önderliğin ortaya çıkışında Parti Önderliği sık sık örnek veriyordu: “Başta halk bu olaya nasıl bakıyor, Parti Önderliği deli midir, normal midir, anormal midir diye.” Diğer gruplar açısından da bu söz konusudur. Hatta bu konuda alaya alma durumu vardır. “Kürtler tarihte doğru dürüst çıkış yapamadılar, yaptıklarında ise başlarına gelen bellidir. Şimdi Kürtler adına ilk defa ideoloji oluşturuluyor, ilk defa bağımsızlık tavrı gelişiyor ve giderek bu siyasete çevriliyor” düşüncesi herkese acayip geliyor. Ve bu bazılarının çıkarına, devlete ise bütün yönleriyle dokunuyor. Diğer örgütlere, örgütlenme biçimi veya anlayışları açısından dokunuyor. Bu açıdan hepsinin birleşmesi karşısında önderlik çıkışını sürdürmek de anlamlıdır. Hiç bir destek sunulmuyor. TC zaten boğmak istiyor. Bu açıktır. Ama diğerleri de, Kürt işbirlikçileri de kendi açılarından bu çıkışı büyük bir tehlike olarak görüyorlar.
Bu durumu, Parti Önderliği çeşitli vesilelerle değerlendirmiştir. Nitekim dünya tarihinde de başka önderlikler çıktığında başına bu tür şeyler gelmiştir. İlk çıkış yapan önderlikler ideolojik düzeyde büyük bir saldırı ruhuyla hem mevcut düzene veya iktidara yönelirler, hem de o iktidarın uygulamalarına karşı ideolojik ve politik mücadele verirler. Parti Önderliği bunda başarı sağlayınca, ona karşı çok açık saldırılar geliştirilir. Bu arada çok açık çatışmalar veya çelişkiler yaşanır. Bu, toplumların mevcut gerçekliğidir. Özellikle uyuşturulan veya düşürülen, her şeyin normal görüldüğü bir anda bir önderliğin çıkıp var olan gidişata dur demesi, bu temelde bir örgüt olayını oluşturması şüphesiz ki herkesin dikkatini üzerine çeker. Bu açıdan da Parti Önderliği çıkış yaparken diğer önderliklerin yüz yüze gelmediği engelleme ve yaklaşımlarla karşılaşır. Parti Önderliği’nde bu konuda çabanın büyüklüğü kadar, ideolojik olarak oluşturulan ilkelere bağlılık vardır. Politikada esneklik gösterilebilir, ama ideolojide katılık korunur. Özellikle ideolojik savaşım herkese karşı yürütülür. Düzene karşı olduğu kadar, içteki özelliklere karşı uygulanır. Bu konuda oldukça katılık ve bu ısrar sonucudur ki PKK ideolojisinin gelişmesi veya Kürdistan’da güç bulması söz konusudur. Burada Parti Önderliği’n’den bir alıntı yapalım:
“Başarmam, başlangıçta herkesten çok cesur, fedakâr olduğum için değil, hatta belki gelişmeleri kestirebildiğim için de değil, doğrultuyu, yanıltmadan ve yanılmadan takip etmenin bütün dürüstlüğünü ve çabasını göstermiş olmamdan ve yaşamamdan dolayıdır. İçinizde hep en doğruyu temsil eden olmam nedeniyledir.”
Başlangıçta çıkış yapılırken, Parti Önderliği’nin kişilik özellikleri de var. O daha sonra kişiliğini bütünüyle özgürleştirdiğinde, başlarda ortaya koyduğu doğrultuda veya ortaya koyduğu ideolojide sonuna kadar ısrarlı oluyor. Bunun büyük çabasını gösteriyor. Bunu yaymak için ne gerekiyorsa onu yapıyor. Bu temelde oluşan düşünce sistematiğiyle veya düşünce sürekliliğiyle grubun geliştirilmesi, eğitilmesi ve çeşitli biçimlerde donatılması ve Kürdistan’a gönderilmesi gerçekleşiyor. Bu açıdan tüm yük büyük ölçüde Parti Önderliği’nin sırtındadır. Yani bu konuda çıkış yaparken oldukça temkinli veya oldukça tedbirlidir. Bu konuda çıkardığı ders de söz konusudur. Eski Kürt isyanlarına bakmakta ve bunların nasıl ezildiğini görmektedir. Diğer yandan Türkiye’de çıkış yapan Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya çizgilerine bakmaktadır. Devletin, onların üzerine yönelme tarzına bakmaktadır. Bu nedenle çıkış yaptığında temkinlidir. Bazı durumlarda önsezilerle hareket etme gereğini duymaktadır. Düşünceyi açıklarken bile ilk başta gizliliğe dikkat etmektedir. Bunu pratiğinde ve yaklaşımlarında yansıtmaktadır. Bu konuda tedbirin gerekliliğine inanmaktadır. Hatta sarfedeceği sözlerin doğru ve yerinde söylenmesi, bu sözlerin de öyle boşuna söylenmemesi, arkasının getirilmesi ve mutlaka takipçisi olunmasına özen göstermektedir.
Bu açıdan da soruna duyarlı yaklaşım söz konusudur. Kendini daha baştan TC’ye ezdirecek yaklaşımlardan oldukça kaçınılmaktadır. Bu da Parti Önderliği’nin TC tarihini iyi incelemesindendir. TC’nin devlet özelliğini, siyasetini, karşı gücü ezme yaklaşımlarını tahlil etmede çok ciddi ipuçları elde etmiştir. Hatta Parti Önderliği ideolojik grup oluştururken bile grubun ismini vermede oldukça tedbirli yaklaşır. Diğer gruplar ise birkaç kişi bir araya gelince hemen kendilerine bir isim takarlar. Bu konuda Parti Önderliği’nin tavrı şöyledir: Hemen kendisini açık ilan etmekten çok, devletin ezme politikalarını dikkate almak, özellikle zayıf, yeni ve amatör bir hareketi örgütlendirmek, TC’nin yüklenimlerine karşı korumak gerekir. Bu anlamda çıkış yaparken, hareketi ezdirtmemek önemlidir. Bu hareketi başta ezdirtmek yapılacak çıkışın boğulması anlamına gelir. Bu açıdan da isimlendirmeye gidilmiyor. Parti Önderliği’nin deyimiyle, faaliyetin çok gizli yürütülmesi, temkinli yaklaşılması TC’nin biraz işin farkına geç varmasına yol açar. Grup kendini isimlendirmediği için TC’nin Kürdistan’da çalışmalar yapılıncaya kadar, onu fazla hesaba katmaması söz konusudur. Bu, Parti Önderliği’nin aldığı tedbir ve temkinli yaklaşımın bir sonucudur.
Bu yönüyle de Parti Önderliği’nin yaklaşımı grubun TC tarafından ezilmesini ve boşa çıkartılmasını engeller. Nitekim bir dizi olumsuz koşullar var. Bu olumsuz koşullarda öyle hemen devlete karşı tavır geliştirilemez. Hemen açık şekliyle kendini göstermek, ezmeye davetiye çıkarmak anlamına gelir. Bu da Parti Önderliği’nin TC tarihinden ve çeşitli hareketlerin ezilmesinden çıkardığı sonuçlardır. Bu sonuçlardan hareketle Parti Önderliği’nin grubu koruma konusunda oldukça titiz davranması durumu söz konusudur. Düşmanın kabul ettirmek istediği her şeye karşı olmak önemli bir yaklaşımdır. Bu her şeyi meşru kabul etmemek, reddetmektir. Bizim de bugün en ciddi yetersizliklerimizden biri, önderliğin bu yaklaşımına ulaşmamaktır. Biz düşüncede bazı şeylere karşı çıksak bile, taktik önderlik konusunda zorlanmamızın nedeni bazı şeyleri meşru kabul etmemizdir. Düşüncede eleştirmekle yetinmek, davranışta ve ilkede bunu meşru kabul etmek anlamına geliyor.
PKK Önderliği’nin çıkışıyla beraber sistemli, programlı bir düşünce bütünlüğüne ulaştığını baştan beri görmek zor değildir. Bir dizi diğer örgütlerin önderlikleri de söz konusudur. Onlar başka yerlerde gerçekleşen örnekleri, mesela reel sosyalizmi kendi gerçekliklerine uyarlamışlardır. Şüphesiz bu tarz, bir ülkede ortaya çıkan önderliğin tarzı olamaz. Böylesi yaklaşımlarla o ülkenin koşullarında, hiçbir sahasında başarı sağlanamaz. Bundan dolayı Parti Önderliği baştan beri kendi görüşünü, PKK ideolojisini ortaya koyarken doğrudan sosyalizmi bir bilim, bir yöntem olarak ele alır. Bundan hareketle özgün araştırmalar içine girerek ideolojiyi bu temelde oluşturma gereğini hisseder. Dikkat edilirse başta bazı alıntılar kullanılıyor, zaman zaman önermeler, zaman zaman değinmeler yapılıyor ancak genel olarak ulaşılan düşünce sistematiği dikkate alınırsa, bir önderlik özelliği olarak kendi düşünce gücüne veya bir halka, bir partiye mal ettiği ideolojiye dayanarak bunu yeniden geliştirmek ve bu konuda yaratıcılığı sergilemek söz konusudur.
Böyle bir önderlik, baştan beri kazanılmış bir önderliktir. Diğer yandan bugün gazeteler, yayınlar çok geniş anlamda eğitim olanağını sunmaktadır. Ama geçmişte Parti Önderliği hem dar anlamda çekirdeği, hem de geniş anlamda kadroları, hatta taraftarları eğitmek açısından bir nevi canlı gazete rolünü görmüştür. “Kürdistan Devrim Yolu” ortaya konulurken, daha öncesinde söylenenlerin boş olmadığı veya boşa gitmeyeceği anlamında da Parti Önderliği sözüyle pratiğinin birliğini sağlamıştır. Halk arasındaki deyişle sözü ve özüyle bir olma özelliğini taşımaktadır. Bu, bir önderin kendi taraftarlarına, halkına ve kadrolarına güven vermesi açısından çok önemlidir. Söylediklerini uygulamaya geçirmesi temel ölçülerden biridir. Önderler söylediklerini yapamıyorlarsa veya söylediklerinin altında kalıyorlarsa o zaman onlar hem örgüt içinde, hem de halk içinde güven aşınmasına yol açarlar. Özellikle Parti Önderliği veya PKK yeni ortaya çıktığında güvensizliğin çok yaygın olduğu bir ortamda insanların, kitlenin güvenini kazanmak, söylenenleri pratikle birleştirmek konusunda atılan adımlar ciddi olmuştur. Hatta o zaman değişik anlamlarda söylenen bir söz var ama bir gerçeği de ifade ediyor. O zaman şu söyleniyordu: “Apocular ne derseler onu yaparlar.” Gerçekten Parti Önderliği’nde somutlaşan bir gerçek de özellikle söylediklerine sonuna kadar bağlı olmasıdır. Söylediklerinin boşa gitmemesi için de bunun pratiğini ve örgüt ilişkilerini yaratmak yönünde çok büyük çabalar sarfetmiştir. Bunun kavranması temelinde o dönemin kadroları şahsında uygulanması durumu var. İdeolojik olarak ordulaşmaktan söz edersek, bu düşüncenin yayılması ve yayılırken eylemleriyle de o düşüncede ısrarlı olunması söz konusudur. Davranışlarla düşüncenin tamamlanması esas alınır.
Doğal olarak Parti Önderliği’nde temsilini bulan bu özellikler kadrolarda veya halkta etkisini göstererek toplumda yayılma gösterir. Bunun giderek PKK’nin kısa bir sürede etki yaratmasıyla, partileşmesiyle siyasal mücadele alanını genişletmesine de yol açmıştır. Bu temelde gerek metropolde, gerekse Kürdistan’daki gruplaşmalarda Parti Önderliği’nin bizzat ilgilenmesi söz konusudur. Demek ki bu yönüyle de Parti Önderliği’nin baştan beri bir devrim olayını yaratırken kişiliklerle yoğun ilgilenme durumu var. Bir devrimin gelişimini, örgütlenmesini sağlayacak kişilikler olmadan bir hareketin daha baştan yürümeyeceğini bilmektedir. Bunu bugün çok daha net görüyoruz, fakat direnişçi çabalar baştan beri var.
Diğer yandan ideolojik tahliller ortaya konulurken bile, bir devrim olayı nasıl gerçekleşir; demokrasi denilen olay nedir; devlet kurumu nedir; devletler nasıl yıkılır ve yeni iktidarlar nasıl kurulabilir; bütün bu sorulara cevap bulunur. Bunun doğru mücadele yolu olarak çözümlenmesi gerekiyordu. Sadece ideolojik aydınlanma süreci değil, aynı zamanda kurtuluş yolu için de ciddi adımların atılması, mevcut kadroların bu temelde hazırlanması yolunda da Parti Önderliği çaba sahibidir. Yapılan ideolojik girişimin sonunu getirmek, halkın çıkarlarını ideolojik düzeyden pratik düzeye kadar ifade etmek gerekiyordu.
Bu anlamda Parti Önderliği’nin sözüyle pratiğini kanıtlayabilmesi için örgüt araçlarına ihtiyaç vardır. Giderek bu örgütü oluşturuyor ve daha sonra belli bir partileşmeye de gidiyor. Bu temelde programın ifade edilmesi de söz konusudur. Program oluşturmakla beraber Parti Önderliği pratik adımlar atma temelinde siyasal mücadeleyi başlatırken soruna nasıl yaklaşıyor? Bu konuda Parti Önderliği’nden alıntı yaparsak konu daha iyi anlaşılır: “Yenilgi bana hakaret gibi geliyor.” Nitekim Parti Önderliği yenilgi dolu tarihimizden dersler çıkarıyor. Yenilgiyi kabul etmemek veya başarıda kesin olarak ısrarlı olmak, ayrıca bütün bunları yaparken kazanmanın yol ve yöntemlerini bulmak ve bu konuda da yoğunlaşmak öne alınır. Bu yönüyle de politikaya yaklaşım tarzı Türkiye’de ve Kürdistan’da o dönemde mevcut olan yaklaşımlardan farklıdır. Böylesi bir farklı yaklaşım tarzı aynı zamanda PKK’nin yaşamasında, kendisini siyasal olarak ortaya koymasında da etkilidir.
Bu tarz kendisini silaha yaklaşımda da gösteriyor. Parti Önderliği bu konuyu şöyle ifade ediyor: “Silaha esir olsaydık, çoktan yenilgi söz konusu olabilirdi.” Yine konuya ilişkin “Sadece askeri kafayla, ideolojiyle olmuyor, ulusçulukla hiç olmuyor. Bir politik güç olarak dayattık; herkes bu güce şaşıyor” diyor. Çok büyük bir mücadele sonucunda bu başarılıyor. Özellikle burada siyasal mücadelenin ele alınmasında ve uygulamasında da Parti Önderliği’nin duyarlı yaklaşımı söz konusudur. O zaman Türkiye gerçekliğine bakıldığında, önderlere biçilen misyon, “kendileri de en önde silahlı olarak savaşabilir. Hatta en önde mücadeleye katılmasalar bu önderler korkaktır” şeklinde nitelendiriliyor. Yine önderler yurt dışına çıkarlarsa ihanetçi gösterilirler. “İşte mücadeleden kaçıyor” biçiminde yaklaşımlar söz konusudur. Buna benzer değişik nitelendirmeler var. Önderlik gerçeği kavranılmadığından savaşa ve politikaya nasıl yaklaşılır, bu bilince çıkartılmamıştır. O dönemde Türk olsun Kürt olsun politikanın nasıl yapılacağı konusunda hepsinin yaklaşımları basitti. Tabii bu önderliklerin ideolojik durumu kadrolarına da yansıyordu. Bunlara göre, hemen eyleme gidersin, hemen silahlı bir çıkış yaparsın ve önderleşirsin. Yani burada erken doğum yapma türünden dayatmalar söz konusudur. Buna karşılık Parti Önderliği soruna ciddi yaklaşır. Bir taraftan ideolojik olarak aydınlanmayı geliştirirken, diğer taraftan politik alanda atılım yapmak için de belli tedbirler alır ve bunun araçlarını oluşturur. Nitekim politikayı taşıyabilecek, yürütebilecek örgüt olayına gerek duyulduğundan temkinli davranıyor. Parti Önderliği’nin “Askeri kafa” dediği, doğru yaklaşımın dışındaki anlayışlardır. O dönem bu anlayış yaygındır. Parti dışında da parti içinde de böylesi hareket edenler vardır. Bütün bunları frenleyen gerçekten Parti Önderliği’nin ileri görüşlülüğüdür. Yani politika ciddi bir iştir. Bir silah patlatırsın ama silahın sonunu getiremezsen silah geri dönüp seni vurmaya başlar. Parti Önderliği’nin yaklaşımı bu tarzdadır. O açıdan bir silah sıkılırken, o silahın seni vurmaması için tedbirli olman gerektiğini uzun vadeli düşünmek zorundasın. Bu açıdan o silahın altından kalkabilecek tüm hazırlıkları yapmak gerekir. Veya bunu kaldıracak insan yapısının hazırlanması gerekir. Bu anlamda “askeri kafa”nın reddedilmesi söz konusudur. PKK’de partileşerek, bir öncülük olayını yaratarak politik mücadeleye atılmak Parti Önderliği’nin önüne koyduğu hedeftir, kadrolara da bu hedefi dayatıyor.
Bu açıdan PKK’nin kuruluşuyla birlikte yavaş yavaş siyasal düzene adım atması söz konusudur. Sadece ideolojik mücadeleyle bir hareketin ayakta kalması asla mümkün değildir. İdeolojik saldırılar bir dönem sürdürülebilir veya bu dönem tamamlandıktan sonra da ideolojik saldırıların sürdürülmesi fazla bir şey ifade etmez. Bu ideolojik mücadele politikaya dönüşmüyorsa, onu yürütecek örgüt, eylem araçlarına ulaştırılamıyorsa, giderek kendi içinde çok doğru da olsa yozlaşabilir. Evet, çok doğru da olsa politik mücadele düzeyine çıkarılmazsa altında kalmaktan kurtulunamaz. Parti Önderliği bu açıdan soruna sadece ideolojik anlamda yaklaşmanın çözüm olmayacağı sonucuna varıyor. Aynı şekilde yurtseverlik bakımından da sorun böyledir. O dönemde Parti Önderliği’nin Kürdistan devriminin gerçeğini ortaya koyuş tarzı Ortadoğu’da anahtar rolünü oynayacağı noktasındadır. Diğer yandan PKK çıkışından beri enternasyonalizm ile yakından bağlantsı olan bir harekettir. Parti Önderliği, PKK ideolojisini oluştururken sosyalizm ve enternasyonalizmden hareketle Kürdistan devrimini yaratma veya böyle bir devrime girişme hedefi söz konusudur. Hatta dünyada dost-düşman ayrımı yapılırken, dost olması gerekenlerin olumsuz tavırlarına rağmen onlar yine bu kategoride sıralandırılıyorlar. Bu açıdan Kürdistan devriminin stratejisi oluşturulurken baştan beri PKK’nin uluslararası özelliği vardır. Çünkü PKK Kürdistan’da salt bir yurtseverlikle devrimin gerçekleşmeyeceğinin bilincindedir. Parti Önderliği işin bu yanını çok yoğun olarak ön plana çıkartır. Nitekim bugünkü çeşitli demeçlerinde, kendisiyle yapılan röportajlarda bu yaklaşım ve düşünce çok somuttur.
Yerinde tedbirler ve doğru tespitlerle örgütlemeye geçilmiş ve daha sonra siyasal mücadeleye atılmıştır. Tabii ki bunun getireceği bir dizi zorluklar vardır. Örneğin devletin buna karşı geliştireceği çok açık saldırı ve tedbirler söz konusudur. İşin bu yanı üzerinde de çok durulur. Diğer yandan Parti Önderliği’nin izlediği taktik sonucu TC en azından bir döneme kadar PKK’nin böyle bir çıkışı gerçekleştirecek gizli bir hareket olacağının farkında olmaz. Bunu 1976-77’lere kadar biraz indirgeyebiliriz. TC bu döneme kadar PKK’nin ciddi bir çıkış yapacağının veya böyle kendisini çok ciddi bir şekilde devlete dayatacağının bilincinde değildi. TC’nin bu şekilde yanılmasında Parti Önderliği’nin izlediği taktiğin rolü olmuştur. Daha sonra TC’nin yine yanıltılmasının değişik biçimleri de vardır. Mesela bir Pilot olayında görüldüğü gibi. Devlet kendi ajanlarını grubun içine sokarak, onu denetime almak istiyor. Bu temelde Parti Önderliği kontrol altına alınmaya çalışılır. Parti Önderliği ise bunun farkında ve devleti kullanıyor. Pilot’u uygun taktiklerle PKK’ye hizmet ettiriyor. Onu kontrol ediyor veya denetim altına alıyor. Bu temelde grup hareketi imhadan kurtarılıyor veya imha çemberinin dışına çıkarılıyor.
Devam Edecek…